Samy Ertan Yorumu ile
20 Kasım 2018 Salı
Ya Vicdanın?
25 Mayıs 2018 Cuma
Ölen Sadece Zamanmış!
21 Eylül 2017 Perşembe
Anlatmak Ne Zor Bu Hali..
Bazen anlatmak zor geldi sustum bazen de çok cesurdum ama sen yoktun. Anlatmak istedikleri haykırmak istedikleri oluyor insanın yüzüne karşı büyük bir cesaretle her şeyi anlatmak istiyor insan birisine. Cesaret edebiliyor mu? bence hayır! korkularımız samimiyetimizin önüne geçiyor artık. Şöyle bir düşünüyorum da kimlerin yüzüne neler söylemek isterdim bunlar korktuğumdan sakladığımdan değil kaybetmeye cesaret edemediğimden Galiba. Ama varlıklarının bana hiçbir anlam katmadığı o saçma sapan duygu yüzünden işte. Biraz karışık başladım konuya galiba şöyle açıklayayım:
20 Mart 2017 Pazartesi
istanbul kırmızısı
5 Mart 2017 Pazar
Vazgeçmedim..
Sevin,
İmkansız olduğunu bile bile vazgeçmeyin. Kimin kazanacağı hiç belli olmaz gerçekten sevmek kazandırmıştır çoğu zaman. Şimdiye kadar imkansız dediğiniz hiç bir şey gerçek olmadımı? Aslolan ne yaşadığın değil Nasıl yaşadığın değil midir ?. Kalıp savaşmak her yiğidin harcı değildir. Sizin için savaşan insanları kaybetmeyin sonra geç kalabilirsiniz. Sabır güzel günler getirecektir, sabredin! Olurda olmaz denileni oldurursunuz, bu elinizde. Vazgeçmek kolaya kaçmak gibi. Uğruna savaşacak birisi varsa karşınızda savaşın. Öyle büyük uğraşlara da gerek yok aslında gercekten seven'e güvenin yeter sonrasını o şekillendirecektir. Ama? Diye kesin keskin sorular soracaksın ve yokuşa süreceksin işi hadi onada cevap vereyim şimdiden;
Tamam Git!
Ama;
Ben bir daha bu kadar sevilirim zaten bundan da eminim diyorsan git tabi. Kaldı ki sevildiğini hissetmek sevmektende güzeldir bence. Ama benden duymuş olma ama biliyormusun bu kadar sevilmezsin ki. Ya da çok beklersin sonrada geçen zamana yazık "keşke" der durursun. Kimsenin büyük keşkelerinden biri olmayın. Keşkeler acıdır, yakar ve asla iyi hissettirmez.
Tecrübe ile sabittir yazdıklarım.
Vicdanın rahatsız olmayacaksa gitmeseydim demeyeceksen gideceksin. Sezen Demişti; "DüşIerIe gerçekIer ayrı ayrı yaşar"
Gitmek Zorundasın Madem!
Sessizliği denediğiniz halde, sabırla beklediğiniz halde, zaman verdiğiniz halde, ve hala sizi anlamıyorsa ozaman gidin evet. Kendinize saygınızdan, kalbinizin daha fazla parçalamasını engellemek, onu korumak için gidin.
Ben mi ?
Ben kalmaları tercih edenlerdenim. Üstelik neyi beklediğimi bilmediğim halde. Ben öyle hemen vazgeçemiyorum. Vicdanım rahatsız oluyor. Seni çok seviyorum demelerin hakkını vererek sevgimden, saygımdan susuyorum ama sevmekten vazgeçmiyorum. Hayatımın birçok evresinde edepiz de olsam sevdim mi edepli seviyorum ben. Kalbime saygım var ve kalbim hiçbir zaman mantığıma yenilmez. Duygularım var ve onlardan eminim beni hiç yanıltmadılar. Üzdüler zaman zaman beni ama hep doğruyu söylediler.
Şimdi Gülümse çünkü üzülmen kimsenin umrunda değil.
Sevmek Yetmiyor Bazen.
#samyertan
3 Eylül 2016 Cumartesi
Kırık Hayaller Ellerimizi Kesermi?
20 Nisan 2014 Pazar
Yalnızlık..
Böyle garip bir şey işte yalnızlık.. Odadan çıkmana izin versin diye kapı koluyla tokalaşırsın kimi zaman.. Sarılıp uyuduğun yastığına “günaydın” diyerek uyandığın sabahlarda anlarsın en çok yalnız olduğunu.. Ağladıkça gözünden sızan damlalar yetim kaldığında bir mendil bulmak için evi adımlarken, yalnızlık gölgen gibi yanındadır; kimi zaman ayak sesleri nabzına karışır.. Öyle şarkıdaki gibi “yollarına pusu kurup” beklemez.. Her ânın onla sarmaş dolaş geçer..
Elini onun beline dolayıp arşınlarsın sokakları.. Nerede el ele gezen bir çift görsen ellerin utancından kaçacak delik arar ve nihâyet ceplerine saklanır.. Gözlerinse nâfile bakışlarını yere düşürür, başın öne eğik sürer gider yolculuğunun geri kalanı.. Ne zaman ki telefonun senden daha suskundur, o zaman anla ki olabildiğine yalnızsın.. An gelir, seni değil de yükleyeceğin paranın kokusunu seven o servis mesajlarına bile için için sevinirsin.. Her gelişlerinde yüreğin hızla atmaya başlar.. “Belki” diyerek açtığın telefonun ekranında gözle görülmeyen tek kelimelik bir sübliminal mesaj vardır aslında: Keşke…
Canının sıkıntısına merhem olsun diye şöyle güzel bir çay demleyip boca edersin ince belli bardağa.. Güneşi arkasına alıp derin derin bakarsın.. “Heyt be!! Yâkut gibi parlıyor mübârek” dersin o berraklığa gururla bakarken.. Takdir gösteren bir kelime duymak en büyük arzundur ilk yudumu almadan hemen önce.. O anki sessizlik de tok ve gür bir sesle haykırır sana yalnız olduğunu.. Kapının çalışıyla irkilirsin.. Sonra geçmişte eksik bıraktığı birşeyleri tamamlamaya gelen birini bulacağını umarak açarsın kapıyı.. Karşına hiç tanımadığın bir yüz dikilir.. “E ne yâni, her tanıdık zâten bir zamanlar yabancı değil miydi?” diye bir züğürt tesellisi verirsin kendi kendine iç sesinle, derken o teselliyi de “boş beleş” diye etiketleyip bırakır kapıya kapıdaki yabancı.. Komşunun misâfiri olduğunu öğrenince için bulutlanır.. Bu kez beyninin içinde zil çalar.. Sorarsın: Kim o?? Ve cevap hem gecikmez hem de hiç sekmez: Yalnızlık…
Kendi kendine kalınca ne ağlamanın ne de gülmenin tadı vardır.. İşte bundandır ki yüzüne hep ne idüğü belirsiz donuk bir ifâde yerleşir ve arsız misâfir gibi bir türlü kalkıp gitmek bilmez.. Ağlamalarına kıvılcımlar çakarken gülmelerine de dikenler batar.. En sevdiğin yemeğin bile tadı tuzu kaçar.. Bayıldığın o tatlı acı gelmeye başlar.. Hayrânı olduğun müziklerin kapı gıcırtısına mı, yoksa tahtaya kazınan tebeşir sesine mi daha çok benzediğine dâir derin tereddütlerin peydâ oluverir..
“Orda biri mi var?” cümlesi artık senin için yalnızca paranoya göstergesidir.. En çok da sen bilirsin aslında orda hiçkimsenin olmadığını ve olamayacağını.. Gel zaman git zaman, kendi kendinle derin sohbetlere dalmaya başlarsın.. Ve bir yerden sonra bilemezsin; yalnızlık kötü insanlarla arana giren bir ödül müdür, yoksa iyi insanlarla aranı açan bir cezâ mı?